18 Temmuz 2011 Pazartesi

Kars'ta götürdüğüm zavallı kaz ve diğerleri

Aşağıda kendinden geçmiş erişteli mercimek çorbası içen fani ben oluyorum. Orası da Kars'taki Kamer Vakfı'nın restoranı. Önce biraz Kamer'den bahsetmek gerekiyor. Kamer kadınlara birçok alanda destek veren, kadının insan hakları üzerine çalışan, kadın girişimciliğini projeleriyle; açtığı merkezlerle geliştiren, bilhassa sığınmaya ihtiyaç duyan kadınlara sosyal ve ekonomik destek veren ve hepsini yıllardır muazzam bir başarıyla sürdüren bir vakıf. Tamı tamına 23 şehirde faaliyet gösteriyor.
Yerleri çok şirin, masalar ahşap, tabaklar, bardaklar, salatanın sosu dahi üstünde düşünülmüş alalede seçilmemiş olduğu hissini veriyor.
Gelelim yemeklere!
Çorbayla başlayan, bulgur pilavı ve kaz etiyle devam eden yemeğimiz zengerle devam ediyor. Kaz eti çok nefis bir şeymiş ben ilk kez denedim ve bayıldım. Yumuşacık, ağızda dağılıyor. Ama bence günün şampiyonu zenger idi. Bu arada aradım taradım ama zenger adı altında pek bilgiye ulaşamadım. Başka yörelerde hengel, henger, xenger (x'den korkma Kürtçe o)adıyla da biliniyormuş. İnce açılmış hamurun üçgen kesilip et suyund haşlanması, üzerine sarımsaklı yoğurt, salçalı sos ve kavrulmuş-karamelize edilmiş soğan konmasıyla sonlanan muhteşem bir yemek. İlk fırsatta tadınız.




Adres: Ortakapı Mah. Faikbey Cad. Kat:5 No:13, KARS
Telefon: 0 474 212 80 59

Yanlış mevsim de olsa Kars

Yurdumuzun bir başka güzel köşesi Kars'taydık değerli okur. Doğuya daha doğuya gittiğimiz bu gezide Kars'ı günübirlik (bu kelimeye bayılıyorum) gezme fırsatı bulduk. Kars'ı hep kışta ve kar altında hayal etmiş bünyem, (Orhan Pamuk etkisi de denebilir) mayısta gerçekleşen bu ziyaretten -Bir daha ki sefer dizime kadar kara batacağım Kars!, diyerek ayrıldı.
Size Kars'ın tarihini anlatmaya pek niyetli değilim. Ancak bilmeniz gereken bir takım gerçekler var. Kars sokaklarını gezerken bir takım fazla güzel binalar göreceksiniz. Parke taşlı yollarda yürüyecek, ama bir yanda dış cephesi mozaiğe bulanmış apartömanlarla karşılaşacaksınız. İşte onlar Türk mimarisinin güzide örnekleri. Diğerleri ise Rusların Kars'ı fethi ay pardon işgali (onlar yapınca işgal, biz yapınca fetih, onlar kim? biz kimiz? God damn it bir türlü öğrenemedim) sırasında inşa edilmiş binalar oluyorlar. Tabi bir de Ermenilerin hayatta kalabilmiş bir takım yapıları var. Benim bir Batı hayranı olduğumu düşündünüz değil mi? Halbuki Ermenistan da Rusya da batıda değil. Ama en azından hıristiyanlar ne yaparsa beğenen cinsten pis bir oryantalist olduğuma dair şüpheleriniz var. Hemen ön yargılarınızı cebinize koyun zira 19. yy Osmanlısına ait şaheser bir ev gördüm. Hatta emekliliğimde yerleşmeyi düşünüyorum. Olduramadığımız Türk mimarisi; şehre kim bilir hangi müteahhitin zevkinden çıkma, bol mozaik az estetik şiarıyla katkılar sunmakta yetinmiş. Üzgünüm çünkü fotoğraflayamadım.
Artık nereleri gördün kısmına gelebiliriz. Vaktimiz kısa olduğu için Ani harabelerini ziyaret edemedik. Şehrin içini, kaleyi, rahmetli İnsanlık Anıtı'nı, ex-kilise yeni camileri gördük...Sokaklarda yürüdük. Artık camileştiremediklerimizden misiniz sualini, yöneltmek istiyorum gördüğüm kilise duvarlarına.
Kars'a dair gezelim görelim kısmı bu kadar. Fotoğraflar el emeği, göz nurudur. Bazılarını kıymetli yol arkadaşım Zeynep Meydanoğlu çekmiştir. Ayrıca buradan bizi gezdirme nezaketini gösteren, üstüne hoş sohbetiyle gezimizi daha da güzel yapmış UNDP Kars temsilcisi İhsan'a da çok teşekkür ediyorum. (Çok önemli insanlarla geziyorum etkisini yarattım umarım.)
Bitmedi tabi ki. Kars'a giden bu oburcuğun kaz yememiş olduğunu düşünmediniz sanırım.








Mimari hakkında fikir sahibi olmak isteyenleri de böyle alabiliriz: http://www.kenthaber.com/dogu-anadolu/kars/merkez/Rehber/sivil-mimari-ornekleri/kars-sivil-mimari-ornekleri

11 Temmuz 2011 Pazartesi

Makarnanın da Haute Couture'ü




Bu şeker gibi duran makarnalar bizim güzide marketlerimizde elbette ki bulunmuyor. Fotoğraflar, Beirut Souks adlı Down Town'daki alışveriş kompleksinin girişindeki süpermarkette çekildi. Etiketi de çekseydim keşke de bir tabak renkli makarnanın 10 dölara mal olduğunu görebilseydiniz.

Gidip görmediğin yer nerden senin oluyormuş?



Gördüğünüz çamurlar Erzurum'a 20 dakika mesafedeki bir köye ait. Omo reklamı olsaydı kirlenmek güzeldir sloganı koyulabilirdi fotoğrafın altına. Ancak batan araba tekerlekleri, bileğine kadar çamura batmış ben buna başka bir yerden bakmak zorundayız.

Çifte Minareli Medrese - Erzurum



Çifte Minareli Medrese Anadolu Selçuk Sultanı I. Alaeddin Keykubad'ın kızı Hundi Hatun tarafından yaptırılmış olan Erzurum'da bulunan bir tarihi yapı. Açık avlulu medreselerin Anadolu'da en büyük örneğidir. Cephede, taçkapı formundan çok çeşme nişleri ile yarım yuvarlak iki payanda vardır. Taçkapının iki yanında yükselen silindirik minareler tuğla ve moazaik çiniler ile süslenmiştir. Taçkapıyı çeviren bitki süslemeleri kalın silmeli panoların içindeki ejder, hayatağacı, kartal motifleri cephenin en gösterişli bölümüdür. Doğudaki tamamlanmış hayat ağacı ile kartal motiflerinin bir arma olmaktan çok, Orta Asya, Türk inanışına kadar uzanan gücü ve ölümsüzlüğü dile getirdiği düşünülür. Zemin katta ondokuz, birinci katta ise onsekiz oda bulunmaktadır. Avlu 26x10 m. ölçülerinde dört yönden revaklarla çevrili olup, girişin batısındaki kare mekânın vaktiyle mescid olarak kullanıldığı anlaşılmaktadır. Zemin katın revakları kalın sütunlar üzerine oturmaktadır. Sütunların çoğu silindirik, dördü sekizgen gövdeye sahiptir. Odalar beşik tonozla örtülüdür.
(az güvenilir kaynak)

4 Temmuz 2011 Pazartesi

Erzurum 101

Erzurum Kars gezimizi anlatmaya devam. Erzurum'a kim Doğu'nun Paris'i demişse biraz yanılmış üzgünüm. Gidilesi, görülesi ancak mümkünse 3 günden fazla kalınmaması gereken bir gezi durağı. Turistik olarak söylüyorum Erzurum'da yaşayanlar alınmasın.
Sebeb-i ziyaretimiz KA.DER ve UNDEF'in yürüttüğü Kadın Yurttaşları Güçlendirme Projesi eğitimini gerçekleştirmekti. Erzurumlu ve Karslı 100'ü aşkın kadınla beraber mevcut hukuk sisteminden doğan haklarımızı öğrendik, konuştuk, tartıştık.

Geri kalan kısıtlı vaktimizde ise Erzurum'u keşfetme fırsatı bulduk ki kısıtlı vaktimiz yetti de arttı bile. Kayak sezonu dışında gittiğimiz için dağda sadece bol oksijen alabildik. Özellikle Kış Olimpiyatlarından sonra Erzurum bu konuda Doğu'nun Davos'u olmuş diyorlar. (Bu kompleksi de anlamıyorum da yine de cümle içinde kullandım. Doğu'nun Erzurum'usun zaten niye Davos, Paris olasın?) Öhöm çemkirmedeni şikayet etmeden yazdığım yazı yok. Neyse; Çifte Minare, Üç Kümbetler, Palandöken, Taşhan, Ulu Camii, Lala Paşa Camii görülesi yerler. Plan programa da pek gerek yok. Gidip rizgar nereden eserse o tarafa gidebilirsiniz.
Sırasıyla Kümbettinler, Lala Paşa Camii ve Çifte Minare.





Peki Erzurum'dan ne alalım? Taşhan'dan oltu taşı bilumum takı, tespih,...Bir de bal ve peynirleri gerçekten çok lezzetli.

Sıra yine ne yiyelime geliyor değil mi? Ah bu oburcuklar. Cağ kebabtan başka yine bir et önerisi: Hacibaba'nın döneri. O döner değil adeta the döner. Adresi de bu: İsmet Paşa Caddesi Emniyet Müdürlüğü Karşısı No:17. Zaten kime sorsanız gösterir, eğer gösteremezse kendisine alaycı gözlerle bakabilirsiniz. Hacıbaba'da sadece döner var. Biz iki kafadar oturup menü istedik. Garson da yani işte döner var, 1 var 1.5 var dedi. Küçük bir tabağa tepeleme doldurmak suretiyle koyuluyor. Ortaya da sadece salata. Ve tabi ki o incecik lavaşlar. Üstüne kadayıf dolması yemez, muhteşem çaylarından içmezseniz saçmalarsınız baya. Çıtır çıtır, içi ceviz dolu, yağ çekmeden kızarmış, şerbeti kıvamında...Kadayıf dolması da yanda ki gibi bir şey oluyor.




Bir diğer restoran önerisi ise güzel bir akşam yemeği için tercih edilecek, merkezde düzgün içki içebileceğiniz -bence- tek restoran olan Güzelyurt. Buradan görebilirsiniz: http://www.guzelyurtrestaurant.com.tr/
Bu arada çok ciddiyim bir kaç "birahane" dışında Tekel'in bile Tekel tabelası yoktu. İçki içmek pek yaygın değil sanırım. Erzurum halkının karaciğerleri çok sağlam olsa gerek.
Güzelyurt'un menüsü zengin, güzel şarapları, peynirleri, yemekleri, servisi çok çok güzel. Üstelik buna karşılık hiç pahalı sayılmaz. Küflü civil peyniri, Erzurum ezmesi, pastırmalı humus, hünkar beğendi bizim tadıp bayıldıklarımızdı. Cumhuriyet Caddesi numarasını bilmiyorum ama bulamamanız namümkün değerli okur. Velhasıl Güzelyurt çölde bir vaha gibi.


Gün içersinde herkes deli gibi çay içiyor. Ben çayı çok severim ancak her gittiğimiz yerde ikram edilen çaylardan komaya giriyordum. Erzurumlular çayı kıtlama içer. O yüzden çay istediğinizde kaşık istemeniz gerekir unutmayın.

Bir başka Erzurum güzelliğinden kısaca bahsetmem gerek. Aşotu yani kişniş. Babannnemin ayran aşı denen çorbaya kattığı muhteşem ot. Salamura gibi bir halde kavanozda satılıyor. Alın bildiğimiz yoğurt çorbasını buğday ve aşotlu yapın hatta içini minik top köfteler de atın tadından yenmesin.

Bir de konaklamaya değinip bitirmek istiyorum. Dağda çok güzel oteller var. Ancak eğer kayağa gitmediyseniz merkezde bir otel tercih etmenizi tavsiye ederim. Otel Dilaver hem hesaplı hem de temiz, konforlu. Kahvaltısı da gayet başarılı idi. Zaten Erzurum yediğim bal ise buradakiler kesin glikoz şurubu.

Erzurum Süt Kuzuların Diyarı

Erzurum postu geliyor. Ama önce Cağ Kebabtan bahsetmem lazım. Erzurum'un en meşhur şeysi bu, üstüne de kadayıf dolması. Cağ kebab işte böyle bir şey:

Ben normalde kuzu eti yiyemem amma velakin cağ kebab denen şey süt kuzusunun odun ateşinde ağır pişmesiyle yapılıyor. Çok pişmiş olmuyor, yumuşak oluyor, oluyor da oluyor. Aranızda vejeteryan varsa üzgünüm. Bana da böyle anlatınca vahşi geldi ama çok lezzetli vallahi. Teker teker şişler geliyor siz söylemeden. Dur diyene kadar da garson getirmeye devam ediyor. Ben yamulmuyorsam 6-7 şiş yedim üzerinize afiyet. 50 kilo halimle nasıl yedim bilmiyorum. (Tamam abarttım benim de 3 kilo fazlam var 53'üm) Bir de incecik lavaşları var ki böyle ışığa tutunca karşıyı görürsün. Size bir masa fotoğrafı da göstermek isterdim ancak çok acıkmıştım, yemeğin üstüne soda içerken aklıma gelebildi. Bu arada Hazmolin adında muhteşem bir ilaç var. Ben çok yediğimde kendisine başvuruyorum. Antakya'da beni mide fesadından kurtarmıştır. Tavsiye ederim.

Erzurum'a yolunuz düşerse Gel&Gör Cağ Kebab Salonu'na gidiniz, doyasıya yiyiniz.
Bu amcamızın fotoğrafı da restoran da asılıydı. Şu an ki rekor ona aitmiş.

Fotoğraf son derece halka açık bir yerde zaten asılı olduğu için paylaşmakta tereddüt etmedim. Kamuya mal olmuş bir kahraman kendisi ne de olsa.

Gel&Gör Kebab
İstasyon Caddesi no:4 Gürcükapı / Erzurum
Telefon: 444 1 870

15 Mayıs 2011 Pazar

Modaya Kurban vol.2: Kitsch ne demekti?

Yaz modası rengarenk olacak, her yerde colour block temasını görüp renkleri karıştırıp karıştırıp giyeceğiz. Tam da bugünlerde bir baktım Lübnan modası bizden bir adım öndeymiş meğer. Buyrun geçtiğimiz yazın Beyrut vitrinleri:








Kitsch ne demekti?

Heykeller, Kuleler, Gökdelenler ve Eril Tahakküm

Başlık çok karizmatik bir tez konusu olabilir. Blog biraz kimlik bunalımında sanki. Ortaya karışık türünde devam ediyor. Heykellerden ve gökdelenlerden bahsedince serbest çağrışımla sizi bir filmle tanıştırmak istiyorum: La Domination Masculine. Patric Jean'ın belgesel tadında, her gender studies heveslisinin izlemesi gereken yapıtıdır. Türkiye'de ne gösterildi ne de dvdsi çıktı. O yüzden torrent candır. Türkçe altyazısı mevcut değil ama ingilizcesi elbet vardır. (Tabi ki bilmiyorum çünkü ben fransızca izledim)
Darlanmayın konuyu şimdi bağlıyorum. Şekiller çok ideolojik olmasın?



Siz de birbirine benzeyen şeyler görüyor musunuz?

İlk görsel filmden bir kare diğeri de http://www.skyscraperpicture.com/torreagbar.htm. Emeğe saygı.

İnsanlık Anıtı ve Öz Hakiki Ucubeler

Geçtiğimiz haftalarda bir vesile ile Erzurum-Kars turu yapma fırsatım oldu. Hiç merak etmeyin yaklaşık yarım kuzuyu götürdüm. O kuzulardan yapılmış döner, cağ ne varsa hepsini ayrıntısıyla yazacağım. İçime Vedat Milor kaçmış sanki kekikle beslenmiş kuzu gördüm mü dayanamıyorum.
Neyse efendim (yine kız isteme merasimi tadında konuşmaya başladım), siz muhterem okurcağızlarıma belden aşağısı kalmış İnsanlık Anıtı'nı takdim etmek istiyorum. Heykeli çok beğendiğimden değil, biraz beton yığını gibi duruyor ama niyeti ve mesajını düşünerek bu kadar çok tartışma konusu olmasını haksız buluyorum. Benim de kendi mahallemde beğenmediğim, göz zevkimi bozan, her sabah gördüğümde içimi karartan bir takım yapılar var. Bize de böyle bir hak verilir mi acaba? Beğenmediğimizi kaldırtabilir miyiz? Benim odamın tam karşısında adını veremeyeceğim çok gizli bir devlet kurumu var. Bütün gece sokağı gündüz gibi aydınlatıyorlar. Bu ucube ışıklarınızı kapatacaksanız desem olur mu mesela? Bir de karşı apartmanda bir teyze var her gün 3 makine çamaşır yıkayıp gözümüze gözümüze asıyor. Ondan da çok rahatsızım kaldırılsın bence.


Benim de ucubelerim var. Şimdi benim öz hakiki ucube adaylarıma bir göz atalım. Siz de ucube önerin en birinci ucubeyi seçelim.

I. Beşiktaş Meydanı Ucubesi: Ne idüğü belirsiz, kimse de kaldıramasın diye üzerine Atatürk iliştirilmiş tanımlamayan ama uzayda yer kaplayan cisim.

II. Gökkafes Ucubesi: Bu şekilsiz dev bina da türlü yolsuzluklarla kondurulmuş olup, şu an burada yazamayacağım kadar ayıplı sıfatlar ve benzetmelerle nitelendirilebilecek diğer ucube adayımızdır.

III. Gökkuşağu Rekreasyon Alanı: Ucube dedik Ankara'yı ve sürrealist belediye başkanını anmadan olmaz. Büyükşehir Belediyesi Ankara'da Milli Kütüphane ve karşısındaki bilmem ne bakanlığının ortasına (baya yolun ortasına- orta refüjü genişletmek marifetiyle) bir takım oluşumlar yapmıştı bundan tee kaç yıl önce. Milyonlar, dolarlar havada uçuşurken, metronun durak sayısı parmaklarımı geçmezken; saygı değer belediye başkanımız Ankaralının en sevdiği koku egzozdur şiarı ile yolun ortasına bilumum restoran, pastane...vb açılmasını öngörmüştü. Neticede Ankara'da hava kirlidir mirlidir ama kimse egzoz soslu döner yemez. Bu sebeple bu ucubemiz de bom boş, işlevsiz kalmış kaderini bekliyor. Pek fazla fotoğrafını da bulamadım özellikle mi kaldırılmış acaba? Acaba?
Bu arada bunu yazarken biraz tırsıyorum. Mösyö LÖ belediye başkanı hakaret sanar da bana dava açar diye.