30 Ocak 2012 Pazartesi

Aşkın Dansı/Dansa de l'Amor (Valls, Katalunya)



29 Ocak'taki "Büyük Valls Yeşil Soğan Şenlikleri" kapsamında gerçekleşen, katalan folklor ekibi Aşkın Dansı performansını sizlere sunmaktan şeref duyarım.

Yeşil soğan festivalini (Festa de la Calçotada dediğimde daha bir cool oluyor ama değil mi?) sizler için yerinde izledim, yedim ve içtim. Ayrıntılar en yakın zamanda! Şimdilik müziğe kulak verelim, dansı izleyelim.

29 Ocak 2012 Pazar

East Side Gallery: Berlin'in rahmetli duvarının izinde

East Side Gallery'den Berlin Duvarı manzaralarıyla karşınızdayım sayın okur.
Ilk sorumuz: nasıl gidilir? Haritayı işte tam buraya iliştirdim size metroya (daha doğrusu U-Bahn'a) atlamak ve U1 hattının Schlesisches Tor durağında inip harikulade Varşova köprüsünü yürüyerek geçmek kalıyor. Kanalın üstünde hanım kızlarımıza bol bol profil fotoğrafı malzemesi çıkar bu da benden size kıyak. Köprüyü arkamıza aldıktan sonra sola doğru yöneliyor ve rahmetli Berlin Duvarı'nın yaklaşık 1.3 km'lik sapasağlam ayakta kalmış kısmının yanından kıyım kıyım yürüyoruz. Taş görmeyi gitmediniz merak etmeyin. Zira kendisi dünyanın en büyük açık hava galerisi yanlış olmasın.
Yaklaşık 106 adet duvar resmi bulunuyor. Ana tema ise özgürlük, yani bir nevi upuzun bir özgürlük anıtı. Resimlerde hep bir mesaj kaygısı, özgürlüğe övgü olsun dünya barışı, yaşasın halkların kardeşliği, kahrolsun ayrımcılık, elele tutuşalım dünya barışı filan hakim. (Gayriciddiyette sınır tanımam) Aşağıdaki şirazesi kaymış fotoğrafları ben çektim. Yeni bir kamera alıncaya kadar kendimi fotoğraf çekmekten alıkoymayı düşünüyorum. Neyse buyrun biraz sosyal mesaj:











UYARI: Bu resmin önünde fotoğraf çektirmek bir turist ödevidir. Sakın ha çektirmeden dönmeyin valla Brejnev öper! Aman dikkat!




Daha fazla bilgi için de: çerez malumatların tapınağı wiki




27 Ocak 2012 Cuma

Bir Kere Okuduktan Sonra Ona Kayıtsız Kalamazsın

"Sordukları zaman, bana ne iş yaptığımı, evli olup olmadığımı, kocamın ne iş yaptığını, ana babamın ne olduklarını sordukları zaman, ne gibi koşullarda yaşadığımı, yanıtlarımı nasıl memnunlukla onayladıklarını yüzlerinde okuyorum. Ve hepsine haykırmak istiyorum. Onayladığınız yanıtlar yalnız bir yüzey, benim gerçeğimle bağdaşmayan bir yüzey. Ne düzenli bir iş, ne iyi bir konut, ne sizin ''medeni durum'' dediğiniz durumsuzluk, ne de başarılı bir birey olmak ya da sayılmak benim gerçeğim değil. Bu kolay olgulara, siz bu düzeni böyle saptadığınız için ben de eriştim. Hem de hiçbir çaba harcamadan. Belki de hep istediğim gibi çalışmadan. Istediğiniz düzene erişmek o denli kolay ki... Ama insanın gerçek yeteneğini, tüm yaşamını, kanını, aklını, varoluşunu verdiği iç dünyasının olgularının sizler için hiçbir değeri yok ki.. Bırakıyorsun insan onları kendisiyle birlikte gömsün. Ama hayır, hiç değilse susarak hepsini yüzünüze haykırmak istiyorum. Sizin düzeninizle, akıl anlayışınızla, namus anlayışınızla, başarı anlayışınızla hiç bağdaşan yönüm yok. Aranızda dolaşmak için giyiniyorum. Iyi giyinene iyi yer verdiğiniz için. Aranızda dolaşmak için çalışıyorum. Istediğimi çalışmama izin verdiğiniz için. Içgüdülerimi hiç bir işte uygulamama izin vermediğiniz için. Hiç bir çaba harcamadan bunları yapabiliyorum, bir şey yapıldı sanıyorsunuz.'' (Tezer Özlü-Yaşamın Ucuna Yolculuk)

25 Ocak 2012 Çarşamba

Berlin'i Sırf Bu Yüzden Bile Seviyor Olabilirim

İbretlik Bir "Gender" Hikayesi


'Küçük kızın gözü ne doktorlukta, ne de öğretmenlikte' Yazdım yazdım sildim ama Dilek zaten her şeyi apaçık anlatıyor. Ne bitmez tükenmez toplumsal cinsiyet çilemiz varmış! Bu haberi tozlu raflardan çıkaran sevgili arkadaşım Yoel'e teşekkürü bir borç bilirim.

Değerlerimizi Sevelim Onları Koruyalım

Bir araştırma yayınlanmış. "2011 Türkiye Değerler Araştırması" Evlere şenlik. Türkiye'nin güzide vatandaşlarına sormuşlar çok da dürüst yanıtlar almışlar ki sonuç aşağıdaki gibi çıkmış. Yani herkes boş zamanlarında belgesel izler, kitap okur, sinema ve tiyatroyla ilgilidir ya anketlerde işte bu hiç öyle olmamış.

"Bazı grupların komşu olarak istenmeme oranlarını şöyle:
Eşcinseller %84
AIDS’liler %74
Nikâhsız yaşayan çiftler %68
Tanrıya inanmayanlar %64
Şeriat yanlıları %54
Hristiyanlar %48
Başka bir dinden insanlar %39
Göçmenler, yabancı işçiler %39
Kızları şortla dolaşanlar %26
Oruç tutmayanlar %20
Sevmediği partiye oy verenler %17
Şimdi ben istenmediğimi anladım. Ben yazın şort giyerim hem de kısa şort giyerim. Oruç da pek tutmam. Arada tanrının (T büyük müydü acaba?) varlığını sorguladığım da olur. Bir gün şort giyen kadınlarla komşuluk istemeyenlerde oturup konuşmak isterim şahsen. Birbirimize pek temas etmediğimiz (erotik oldu) için herkesi bizi zehirlemeye gelmiş uzaylı zannediyoruz herhalde. Uzaylılara yaptığımız ayrımcılığa da değinmek isterim tabi bir vakit. Her "yabancı" kötü müdür ey "yerli"? O tırnaklar oraya boşuna konmadı titreyelim kendimize gelelim. (O değil de bu yazıyı okuyan endişeli ebeveyn telefonunu bekliyorum: -kızım nasıl yazı o alenen oruç tutmuyorum filan demişşin? Seni hiç bir devlet kurumuna almazlar bak! -e iyi işte?!! )

Bazi Kitapların Üzerinde Dikkat Hayatınızı Değiştirebilir İbaresi Bulunmalı

Patti Smith'in Türkçe'ye "Çoluk Çocuk" olarak çevrilen kitabını yaklaşık bir sene evvel okuma fırsatı bulmuştum. Geçen gün karşıma Patti'nin kendi sesinden sesli kitap hali çıkınca (Berlin'de bir kitapçıda rastladım amazon'dan bulabilirsiniz) yeniden düştü aklıma, okur okumaz not defterime karaladıklarımı buldum. Bu vesileyle paslanmış parmaklarımı da harekete geçirmek için yazıyorum. Patti bizi 60'ların sonuna New York'a götürüyor. Nasıl oraya vardığımız çok önemli. Aslında beni etkileyen de o. Gerçek bir yolcu olması, dönüş biletsiz yollara düşebilmesi. Robert'la tanışıyoruz bu belki bir aşk hikayesi ama daha ziyade bir fikir, sanat, dostluk, yol arkadaşlığı... Patti nasıl Patti Smith olmuş, kahve içecek dahi parası yokken sokaklar da dahi yatarak (bizim evrenimizde pek de anlayamayacağımız cesaretle), paraları yetmediği için sırayla sergi gezerek ama hiç durmadan bir yandan çalışarak "o" olmuş. Kitabı daha fazla anlatmak istemiyorum. Buyrun okuyun. Benim derdim içine saplanmış olduğum konformizmi suratıma sayfa sayfa çarpmış olması. Ben sıcak, boğaz manzaralı salonumda oturup onun hayatının içine düştüm. Tek hissettiğim yaşadığım hayata yabancılaştığım oldu. Benim içimde hep giden-gitmek isteyen-kalamayan bir kadın var. Ama bunu ne şartlarda gerçekleştiriyorum: en sterili! Yani evet bazılarınız için bir süre Beyrut'ta yaşamış olmam hadi canım sende dedirtebilir ancak eğer siz bununla yetinemiyorsanız benim gibi, üzerinde oturduğunuz rahat koltuk batmaya başlıyor. Rahatsız ruhların da kaçması sığınması elindekilerden vazgeçmesi gerekir. Yaşadığın ilişkinin bile konforuna sığındığını anladığında yapılacak tek şey var: değiştirebildiğin kadarını değiştirmek. Çok zor, rahat koltuklardan kalkmak, sıcak kollardan ayrılmak ve sadece gidiş bileti almak! Patti bana güç verdi, yapabileceğimi gösterdi. (yeah you can do it olmuş biraz:)) Elimdeki fırsatarı değerlendirdim, önce yalnız kaldım, kendimi dinledim, sonra da atladım ve Katalunya'ya geldim. Eylülden beri Tarragona adlı şirin mi şirin Katalan şehrinde master yapıyorum. Bu yazı biraz da Katalunya yazılarına girizgah niteliğindedir. Yerim değişti, kafa da değişiyor...Daha çok yazı daha çok fotoğraf, dünyanın başka bir köşesinden sesleniyorum: küçük de olsa neyi değiştirebiliyorsanız onu değiştirin.